Part 29

 

Mülk Sûresi

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm

 

[67.1] Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter.

[67.2] O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.

[67.3] O ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?

[67.4] Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.

[67.5] Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.

[67.6] Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü dönüştür!

[67.7] Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.

[67.8] Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: Size, (bu azap ile) korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi? diye sorarlar.

[67.9] Onlar şöyle cevap verirler: Evet, doğrusu bize, (bu azap ile) korkutan bir peygamber gelmişti; fakat biz (onu) yalan saymış ve: Allah'ın bir şey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük bir sapıklık içindesiniz! demiştik.

[67.10] Ve: Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık! diye ilâve ederler.

[67.11] Böylece günahlarını itiraf ederler. Artık (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun, o alevli cehennemin mahkûmları!

[67.12] Fakat daha görmeden Rablerinden (azabından) korkanlara gelince, onlar için gerçekten hem bağışlanma hem de büyük mükâfat vardır.

[67.13] Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki O, kalplerin içindekini bilmektedir.

[67.14] Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.

[67.15] Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Şu halde yerin omuzlarında (üzerinde) dolaşın ve Allah'ın rızkından yeyin. Dönüş ancak O'nadır.

[67.16] Gökte olanın, sizi yere batırıvermeyeceğinden emin misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır.

[67.17] Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz? İşte (bu) tehdidimin ne demek olduğunu yakında bileceksiniz!

[67.18] Andolsun ki, onlardan öncekiler de (bunu) yalan saymışlardı; ama benim karşılık olarak verdiğim azap nasıl olmuştu!

[67.19] Üstlerinde kanatlarını aça-kapata uçan kuşları (hiç) görmediler mi? Onları (havada) rahmân olan Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz O her şeyi görmektedir.

[67.20] Rahmân olan Allah'a karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani kimlerdir? İnkârcılar ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar.

[67.21] Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık verebilecek olan kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar.

[67.22] Şimdi (düşünün bakalım), yüz üstü kapanarak yürüyen mi (varılacak) yere daha iyi erişir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?

[67.23] (Resûlüm!) De ki: Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!

[67.24] De ki: Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan O'dur; ancak O'nun huzuruna gelip toplanacaksınız.

[67.25] "Doğru sözlü iseniz (söyleyin), bu tehdit hani ne zaman (gerçekleşecek)?" derler.

[67.26] De ki: O bilgi, ancak Allah'a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.

[67.27] Ama onu (azabı) yakından gördükleri zaman, inkâr edenlerin yüzleri kararacak ve (kendilerine): İşte sizin isteyip durduğunuz budur! denecektir.

[67.28] De ki: Allah beni ve beraberimdekileri (sizin istediğiniz üzere) yok etse veya (öyle olmayıp da) bizi esirgese, (söyleyin bakalım) inkârcıları yakıcı azaptan kurtaracak kimdir?

[67.29] De ki: (Sizi imana davet ettiğimiz) O (Allah) çok esirgeyicidir; biz O'na iman etmiş ve sırf O'na güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!

[67.30] De ki: Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?

 

Kalem Sûresi

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm

 

[68.1] Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki,

[68.2] Sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin.

[68.3] Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.

[68.4] Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.

[68.5] (Sen de) göreceksin, onlar da görecekler,

[68.6] Hanginizde delilik olduğunu yakında .

[68.7] Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen O'dur.

[68.8] O halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eğme!

[68.9] Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.

[68.10] Şunların hiçbirine itâat etme :yemin edip duran,aşağılık,

[68.11] (Herkesi) kötüleğen,söz götürüp getiren,

[68.12] Hayra engel olan, mütecâviz ve saldırgan günahkar,

[68.13] Kaba ve kötülükle damgalı,

[68.14] Mal ve oğullar sahibi olmuş diye (böyle yolunu şaşırmış)

[68.15] Ona âyetlerimiz okunduğu zaman o, "Öncekilerin masalları!" der.

[68.16] Biz yakında onun burnuna damga vuracağız (kibirini kırıp rezil edeceğiz).

[68.17] Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi.

[68.18] Onlar istisna da etmiyorlardı.

[68.19] Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi de,

[68.20] Bahçe kapkara kesildi.

[68.21] Sabah olurken birbirlerine seslendiler.

[68.22] "Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin!" diye.

[68.23] Derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı.

[68.24] "Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın"diye.

[68.25] (Evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.

[68.26] Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler.

[68.27] Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!

[68.28] İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size "Rabbinizi tesbih etsenize" dememiş miydim?

[68.29] Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.

[68.30] Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.

[68.31] (Nihayet) şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz.

[68.32] Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi(O'nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz.

[68.33] İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!

[68.34] Şu da muhakkak ki, takvâ sahipleri için Rableri katında nimetleri bol cennetler vardır.

[68.35] Öyle ya, (Allah'a) teslimiyet gösterenleri, (o) günahkârlar gibi tutar mıyız hiç?

[68.36] Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?

[68.37] Yoksa size ait bir kitap var da, (bu bâtıl inanışları) onda mı okuyorsunuz?

[68.38] Onda, beğendiğiniz her şey sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)?

[68.39] Yoksa, "Ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?

[68.40] Sor onlara: Bu iddiayı onların hangisi savunacak?

[68.41] Yoksa ortakları mı var onların? Sözlerinde doğru iseler, hadi getirsinler ortaklarını!

[68.42] O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.

[68.43] Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı).

[68.44] (Resûlüm!) Sen bu sözü (Kur'an'ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.

[68.45] Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim fendim çok sağlamdır!

[68.46] Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

[68.47] Yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?

[68.48] Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz etmişti.

[68.49] Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı o, mutlaka, kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.

[68.50] Fakat ardından, Rabbi onu seçti (vahiy verdi) ve onu sâlihlerden kıldı.

[68.51] O inkâr edenler Zikr'i (Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâla da (kin ve hasetlerinden:) "Hiç şüphe yok o bir delidir" derler.

[68.52] Oysa o (Kur'an), âlemler için ancak bir öğüttür.

 

Hâkka Sûresi

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm

 

[69.1] Gerçekleşecek olan;

[69.2] (Evet) nedir o gerçekleşecek olan?

[69.3] Gerçekleşecek olanın (kıyametin) ne olduğunu sen nereden bileceksin?

[69.4] Semûd ve Ad kavimleri, kapılarını çalacak felâketi (kıyameti) yalan saymışlardı.

[69.5] Semûd'a gelince: Onlar pek zorlu (bir sarsıntı) ile helâk edildiler.

[69.6] Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler.

[69.7] Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.

[69.8] Şimdi onlardan arda kalan bir şey görüyor musun?

[69.9] Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı (Lût kavmi) hep o günahı (şirki) işlediler.

[69.10] Böylece Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.

[69.11] Şüphesiz, su bastığı vakit sizi gemide biz taşıdık;

[69.12] Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin diye.

[69.13] Artık Sûr'a bir tek defa üflendiği,

[69.14] Yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman,

[69.15] işte o gün olacak olur (kıyamet kopar).

[69.16] Gök de yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar.

[69.17] Melekler onun (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir.

[69.18] (Ey insanlar! ) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır gizli kalmaz.

[69.19] Kitabı sağ tarafından verilen:" Alın, kitabımı okuyun" der.

[69.20] " Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum."

[69.21] Artık o, hoşnut kalacağı bir hayat içindedir,

[69.22] Yüce bir cennette,

[69.23] Meyveleri sarkmış halde.

[69.24] (Onlara denir ki:) Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık, âfiyetle yeyin, için.

[69.25] Kitabı sol tarafından verilene gelince,der ki:" Keşke, bana kitabım verilmeseydi!"

[69.26] "Şu hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!"

[69.27] Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi!

[69.28] Malım bana hiç fayda sağlamadı;

[69.29] Saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti.

[69.30] Onu yakalayın da, (ellerini boynuna) bağlayın;

[69.31] Sonra alevli ateşe atın onu!

[69.32] Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokun!

[69.33] Çünkü o, ulu Allah'a iman etmezdi,

[69.34] Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi.

[69.35] Bu sebeple, bugün burada onun candan bir dostu yoktur.

[69.36] İrinden başka yiyecek de yoktur.

[69.37] Onu (bile bile )hata işleyenlerden başkası yemez.

[69.38] Görebildikleriniz üzerine yemin ederim,

[69.39] Ve göremediklerinize ki,

[69.40] Hiç şüphesiz o (Kur'an), çok şerefli bir elçinin sözüdür.

[69.41] Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!

[69.42] Bir kâhin sözü de değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz!

[69.43] (O), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.

[69.44] Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı,

[69.45] Elbette onu kıskıvrak yakalardık.

[69.46] Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık).

[69.47] Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.

[69.48] Doğrusu o (Kur'an), takvâ sahipleri için bir öğüttür.

[69.49] İçinizde (onu) yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.

[69.50] Muhakkak o, kâfirler için bir iç yarasıdır.

[69.51] Ve o, gerçekten kat'î bilginin ta kendisidir.

[69.52] O halde, ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et.

 

Meâric Sûresi

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm

 

[70.1] Bir soran inecek azabı sordu:

[70.2] İnkârcılar için;ki onu savacak yoktur,

[70.3] Yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından.

[70.4] Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.

[70.5] (Resûlüm!) Şimdi sen güzelce sabret.

[70.6] Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar.

[70.7] Biz ise onu yakın görmekteyiz.

[70.8] O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur.

[70.9] Dağlar da atılmış yüne döner.

[70.10] Dost, dostu sormaz.

[70.11] Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını,

[70.12] Karısını ve kardeşini,

[70.13] Kendisini koruyup barındıran tüm ailesini

[70.14] Ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın.

[70.15] Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir.

[70.16] Derileri kavurup soyar.

[70.17] Yüz çevirip geri döneni, (kendine) çağırır!

[70.18] (Servet) toplayıp yığan kimseyi!.

[70.19] Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır.

[70.20] Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder.

[70.21] Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir.

[70.22] Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar,

[70.23] Ki, onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;).

[70.24] Mallarında, belli bir hak vardır,

[70.25] Sâile ve mahrûma(vermek için).

[70.26] Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar;

[70.27] Rab'lerinin azabından korkanlar,

[70.28] Ki Rab'lerinin azabı(na karşı) emin olunamaz;

[70.29] Irzlarını koruyanlar

[70.30] Ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz;

[70.31] Bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir,

[70.32] Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler;

[70.33] Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar;

[70.34] Namazlarını koruyanlar;

[70.35] İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar.

[70.36] (Resûlüm!) O kâfirlere ne oluyor ki, sana doğru koşuyorlar?

[70.37] Bölük bölük sağından ve solundan(gelip etrafını sarıyorlar)

[70.38] Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?

[70.39] Hayır (hiç ummasınlar!) Şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar, imana gelmediler).

[70.40] Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim gücümüz yeter:

[70.41] Şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez.

[70.42] Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar.

[70.43] O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar.

[70.44] Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde.İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!

 

Nûh Sûresi

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm

 

[71.1] Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye Nuh'u kendi kavmine gönderdik.

[71.2] "Ey kavmim dedi,ben sizin için açık bir uyarıcıyım"

[71.3] "Allah'a kulluk edin; O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."

[71.4] "Ki Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vâdeye kadar tehir etsin (muahaze etmeden yaşatsın)" Bilinmeli ki Allah'ın tayin ettiği vâde gelince, artık o ertelenmez. Keşke bilseydiniz!"

[71.5] (Sonra Nuh:) Rabbim! dedi, doğrusu ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim;

[71.6] Fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı.

[71.7] Gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.

[71.8] Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum.

[71.9] Sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum.

[71.10] Dedim ki : Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır.

[71.11] (Mağfiret dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin,

[71.12] Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın.

[71.13] Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?

[71.14] Oysa, sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır.

[71.15] Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl yaratmış!

[71.16] Onların içinde ayı bir nûr kılmış, güneşi de bir çerağ yapmıştır.

[71.17] Allah, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir.

[71.18] Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır.

[71.19] "Allah,yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır."

[71.20] "Ki, onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz.(diye).

[71.21] (Öğütlerinin fayda vermemesi üzerine) Nuh: Rabbim! dedi, doğrusu bunlar bana karşı geldiler de, malı ve çocuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka işe yaramayan kimseye uydular.

[71.22] Bunlar da, büyük hileler, büyük desiseler kurdular!

[71.23] Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suvâ'dan, Yeğûs'tan, Ye'ûk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin!

[71.24] (Böylece) onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin ancak şaşkınlıklarını arttır!

[71.25] Bunlar, günahları yüzünden suda boğuldular, ardından da ateşe sokuldular ve o zaman Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar.

[71.26] Nuh: "Rabbim! dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!"

[71.27] "Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)."

[71.28] "Rabbim! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla, zalimlerin de ancak helâkini arttır."

 

Cinn Sûresi

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm

 

[72.1] (Resûlüm!) De ki: Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kur'an'ı) dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur: Gerçekten biz, hârikulâde güzel bir Kur'an dinledik .

[72.2] Doğru yola iletiyor, ona iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayacağız.

[72.3] Hakikat şu ki, Rabbimizin şânı çok yücedir. O, ne eş ne de çocuk edinmiştir.

[72.4] Doğrusu bizim beyinsiz olanımız (iblis veya azgın cinler), Allah hakkında pekaşırı yalanlar uyduruyormuş.

[72.5] Halbuki biz, gerek insanlar gerekse cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler, sanmıştık.

[72.6] Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı kimselere sığınırlardı da, onların taşkınlıklarını arttırırlardı.

[72.7] Onlar da sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı.

[72.8] Doğrusu biz (cinler), göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyle doldurulmuş bulduk.

[72.9] Halbuki, (daha önce) biz onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor.

[72.10] Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?

[72.11] Gerçekten biz, -kimimiz sâlih kişiler, kimimiz ise bunlardan aşağıda olmak üzere- türlü türlü yollar tutmuştuk.

[72.12] (Artık) şu gerçeği şüphesiz anladık ki, biz yeryüzünde bulunsak da Allah'ı âciz bırakamayacağız, başka yere kaçmakla da elinden kurtulamayacağız.

[72.13] Doğrusu biz, o hidayeti (Kur'an'ı) işitince ona iman ettik. Kim Rabbine iman ederse, artık ne bir (ecrinin) eksikliğe uğratılmasından ne de haksızlık edilmesinden korkar.

[72.14] İçimizde, (Allah'a) teslimiyet gösterenler de var, hak yoldan sapanlar da var. Teslimiyet gösteren kimseler, doğru yolu arayanlardır.

[72.15] Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.

[72.16] Şayet doğru yolda gitselerdi,onlara bol su verirdik.

[72.17] Bu hususta kendilerini denememiz için , Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, (Rabbin) onu gitgide artan çetin bir azaba uğratır.

[72.18] Mescidler şüphesiz Allah'ındır. O halde, Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın (ve kulluk etmeyin).

[72.19] Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya (namaza) kalkınca, neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi.

[72.20] (Resûlüm!) De ki: Ben ancak Rabbime yalvarırım ve O'na kimseyi ortak koşmam.

[72.21] De ki: Doğrusu ben (kendi başıma) size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim.

[72.22] De ki: Gerçekten (bana bir kötülük dilerse) Allah'a karşı beni kimse himaye edemez, O'ndan başka sığınacak kimse de bulamam.

[72.23] (Benim yaptığım) ancak Allah katından olanı, O'nun gönderdiklerini tebliğdir. Artık kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, bilsin ki ona, (kendi gibilerle birlikte) içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır.

[72.24] Sonunda, tehdit edilip durduklarını (azabı, kıyameti) gördükleri zaman, kim yardımcı olma bakımından daha güçsüz ve sayıca daha az imiş, bileceklerdir.

[72.25] De ki: Tehdit edilegeldiğiniz (azap), yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyar, ben bilmem.

[72.26] O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz;

[72.27] Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar,

[72.28] Ki böylece onların (peygamberlerin), Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah) onların nezdinde olup bitenleri çepeçevre kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır (kaydetmiştir).

 

Müzzemmil Sûresi

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm

 

[73.1] Ey örtünüp bürünen (Resûlüm)!

[73.2] Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl.

[73.3] (Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu biraz azalt.

[73.4] Ya da bunu çoğalt ve Kur'an'ı tane tane oku.

[73.5] Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz.

[73.6] Şüphesiz gece kalkışı, (kalp ve uzuvlar arasında) tam bir uyuma ve sağlam bir kıraata daha elverişlidir.

[73.7] Zira gündüz vakti, sana uzun bir meşguliyet var.

[73.8] Rabbinin adını an. Bütün varlığınla O'na yönel.

[73.9] O, doğunun da batının da Rabbidir. O'ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse yalnız O'nun himayesine sığın.

[73.10] Onların (müşriklerin) söylediklerine katlan ve onlardan güzellikle ayrıl.

[73.11] Nimet içinde yüzen o yalancıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.

[73.12] Hiç şüphesiz bizim nezdimizde (onlar için hazırlanmış) boyunduruklar, yakıcı bir ateş, var.

[73.13] Boğazdan geçmez bir yiyecek ve elem verici bir azap var.

[73.14] O gün (kıyamet günü) yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar çöküntü ile akıp giden kum yığınına döner.

[73.15] Nasıl Firavun'a bir elçi göndermiş idiysek doğrusu size de, hakkınızda şahitlik edecek bir peygamber gönderdik.

[73.16] Ama Firavun o peygambere karşı gelmiş, biz de onu ağır ve çetin bir şekilde muaheze etmiştik.

[73.17] Peki inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o günden kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?

[73.18] Gökyüzü bile onunla (o günün dehşetiyle) yarılacaktır. Allah'ın vâdi mutlaka yerine gelir.

[73.19] İşte bu (anlatılanlar), şüphesiz bir öğüttür. Artık kim dilerse Rabbine (varan) bir yol tutar.

[73.20] (Resûlüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüzü (içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak Allah'tır. O sizin, bunu sayamayacağınızı bildiği için, sizi bağışladı. Artık, Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah'ın lütfundan (rızık) aramak üzere yeryüzünde yol tepecekler, diğer bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır. O halde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah'tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.

 

Müddessir Sûresi

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm

 

[74.1] Ey bürünüp sarınan (Resûlüm)!

[74.2] Kalk, ve (insanları) uyar.

[74.3] Sadece Rabbini büyük tanı.

[74.4] Elbiseni tertemiz tut.

[74.5] Kötü şeyleri terket.

[74.6] Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma.

[74.7] Rabbinin rızasına ermek için sabret.

[74.8] O Sûr'a üfürüldüğü zaman var ya,

[74.9] İşte o gün zorlu bir gündür.

[74.10] Kâfirler için (hiç de) kolay değildir.

[74.11] Tek olarak yarattığım, kimseyi bana bırak,

[74.12] Kendisine geniş servet verdim,

[74.13] Göz önünde duran oğullar (verdim),

[74.14] Kendisine bir döşeyiş döşedim.

[74.15] Üstelik o (nimetlerimi) daha da arttırmamı umuyor.

[74.16] Asla (ummasın)! Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı alabildiğine inatçıdır.

[74.17] Ben onu sarp bir yokuşa sardıracağım!

[74.18] Zira o, düşündü taşındı, ölçtü biçti.

[74.19] Canı çıkasıca, ne biçim ölçtü biçti!

[74.20] Sonra, canı çıkasıca tekrar (ölçtü biçti); nasıl ölçtü biçtiyse!

[74.21] Sonra baktı.

[74.22] Sonra kaşlarını çattı, suratını astı.

[74.23] En sonunda, kibirini yenemeyip sırt çevirdi.

[74.24] "Bu (Kur'an) dedi, olsa olsa (sihirbazlardan öğrenilip) nakledilen bir sihirdir."

[74.25] Bu, insan sözünden başka bir şey değil."

[74.26] Ben onu sekara (cehenneme) sokacağım.

[74.27] Sen biliyor musun sekar nedir?

[74.28] Hem (bütün bedeni helâk eder, hiçbir şey) bırakmaz, hem (eski hale getirip tekrar azap etmekten) vazgeçmez o.

[74.29] İnsanın derisini kavurur.

[74.30] Üzerinde ondokuz (muhafız melek) vardır.

[74.31] Biz cehennemin işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkârcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını atrttırsın; hem kendilerine kitap verilenler hem müminler şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de: "Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?" desinler. İşte Allah böylece, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür.

[74.32] Hayır hayır (öğüt almazlar). Aya andolsun ki,

[74.33] Dönüp gitmekte olan geceye,

[74.34] Ağarmakta olan sabaha andolsun ki,

[74.35] O (cehennem), büyük musibetlerden biridir.

[74.36] İnsanlık için, uyarıcıdır.

[74.37] Sizden ileri gitmek ya da geri kalmak isteyen kimseler için (uyarıcıdır) .

[74.38] Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir;

[74.39] Ancak sağdakiler başka.

[74.40] Onlar cennetler içinde sorarlar.

[74.41] Günahkârların durumunu:

[74.42] "Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?" diye

[74.43] Onlar şöyle cevap verirler: Biz namaz kılanlardan değildik,

[74.44] Yoksulu doyurmuyorduk,

[74.45] (Bâtıla) dalanlarla birlikte dalıyorduk,

[74.46] Ceza gününü de yalan sayıyorduk,

[74.47] Sonunda bize ölüm geldi çattı.

[74.48] Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.

[74.49] Böyle iken onlara ne oluyor ki, öğütten yüz çeviriyorlar?

[74.50] Kaçan yaban eşekleri gibi,

[74.51] Âdeta arslandan ürkmüş.

[74.52] Daha doğrusu onlardan her biri, kendisine, (önünde) açılmış sahifeler (ilâhî vahiy) verilmesini istiyor.

[74.53] Hayır! Aslında onlar ahiretten korkmuyorlar.

[74.54] Asla (düşündükleri gibi değil)! Bilsinler ki bu, gerçekten bir ikazdır!

[74.55] Dileyen ondan (düşünüp) öğüt alır.

[74.56] Bununla beraber, Allah dilemeksizin onlar öğüt alamazlar. Sakınılmaya lâyık olan da O'dur, mağfiret sahibi de O'dur.

 

Kıyâme Sûresi

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm

 

[75.1] Kıyamet gününe yemin ederim.

[75.2] Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip hesaba çekileceksiniz).

[75.3] İnsan, kendisinin kemiklerini biraraya toplayamayacağımızı mı sanır?

[75.4] Evet, bizim, onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.

[75.5] Fakat insan önündekini (kıyameti) yalanlamak ister.

[75.6] "Kıyamet günü ne zamanmış?" diye sorar.

[75.7] İşte, göz kamaştığı,

[75.8] Ay tutulduğu,

[75.9] Güneşle ay biraraya getirildiği zaman!

[75.10] O gün insan, "Kaçacak yer neresi!" diyecektir.

[75.11] Hayır, hayır! (Kaçıp) sığınacak yer yoktur!

[75.12] O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.

[75.13] O gün insana, ileri götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir.

[75.14] Artık insan, kendi kendinin şahididir.

[75.15] İsterse özürlerini sayıp döksün.

[75.16] (Resûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma.

[75.17] Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir.

[75.18] O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et.

[75.19] Sonra şüphen olmasınki, onu açıklamak da bize aittir.

[75.20] Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını ve nimetlerini) seviyorsunuz da,

[75.21] Ahireti bırakıyorsunuz.

[75.22] Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır.

[75.23] Rablerine bakacaklardır (O'nu göreceklerdir).

[75.24] Yüzler de vardır ki, o gün buruşacaktır;

[75.25] Kendilerinin, bel kemiklerini kıran bir felâkete uğratılacağını sezeceklerdir.

[75.26] Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can köprücük kemiğine dayanır,

[75.27] "Tedavi edebilecek kimdir?" denir.

[75.28] (Can çekişen) bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar.

[75.29] Ve bacak bacağa dolaşır.

[75.30] İşte o gün sevkedilecek yer, sadece Rabbinin huzurudur.

[75.31] İşte o, (Peygamber'in getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı.

[75.32] Aksine yalan saymış ve yüz çevirmişti.

[75.33] Sonra da çalım sata sata yürüyerek kendi ehline (taraftarlarına) gitmişti.

[75.34] Lâyıktır (o azap) sana, lâyık!

[75.35] Evet, lâyıktır sana (o azap) lâyık!

[75.36] İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!

[75.37] O, (döl yatağına) akıtılan meninin içinden bir nutfe (sperm) değil miydi?

[75.38] Sonra bu, alaka (aşılanmış yumurta) olmuş, derken Allah onu (insan biçiminde) yaratıp şekillendirmişti.

[75.39] Ondan da iki eşi, yani erkek ve dişiyi var etmişti.

[75.40] Peki (bunları yapan) Allah'ın, ölüleri tekrar diriltmeye gücü yetmez mi?

 

İnsân Sûresi

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm

 

[76.1] İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?

[76.2] Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadının dölünden) yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık.

[76.3] Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.

[76.4] Doğrusu biz, kâfirler için zincirler; demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.

[76.5] İyiler ise, kâfûr katılmış bir kadehten (cennet şarabı) içerler.

[76.6] (Bu,) Allah'ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır.

[76.7] O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler.

[76.8] Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.

[76.9] "Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz."

[76.10] "Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O'nun azabına uğramaktan) korkarız" (derler).

[76.11] İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.

[76.12] Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lütfeder.

[76.13] Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.

[76.14] (Cennet ağaçlarının) gölgeleri, üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur.

[76.15] Yanlarında gümüşten kaplar ve billûr kupalar dolaştırılır.

[76.16] Gümüşten öyle kadehler ki onları istedikleri ölçüde tayin ve takdir etmişlerdir.

[76.17] Onlara orada bir kâseden içirilir ki (bu şarabın) karışımında zencefil vardır.

[76.18] (Bu şarap) orada bir pınardandır ki adına Selsebîl denir.

[76.19] O insanların etrafında öyle ölümsüz genç nedîmler dolaşır ki, onları gördüğünde, etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın.

[76.20] Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün.

[76.21] Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır; gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir.

[76.22] (Onlara şöyle denir:) Bu, sizin için bir mükâfattır. Sizin gayretiniz karşılığını bulmuştur.

[76.23] (Resûlüm!) Kur'an'ı sana biz, evet biz indirdik.

[76.24] Artık Rabbinin hükmüne (boyun eğip) sabret; onlardan hiçbir günahkâra, yahut hiçbir nanköre boyun eğme.

[76.25] Sabah akşam Rabbinin ismini yâdet.

[76.26] Gecenin bir kısmında O'na secde et; gecenin uzun bir bölümünde de O'nu tesbih et.

[76.27] Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (ahireti) ihmal ediyorlar.

[76.28] Onları biz yarattık; onların yaratılışını sapasağlam yaptık. Dilediğimizde (kendilerini yok eder) yerlerine benzerlerıni getiririz.

[76.29] Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Aırtık dileyen Rabbine bir yol tutar.

[76.30] Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde (bir şeyi) dileyebilirsiniz. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.

[76.31] O, dilediğini rahmetine dahil eder. Zalimlere gelince, onlar için elem verici bir azap hazırlamıştır.

 

Mürselât Sûresi

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm

 

[77.1] Yemin olsun, (iyiliklerle) birbiri peşinden gönderilenlere;

[77.2] Şiddetle eserek (zararlıları) savurup atanlara;

[77.3] (Hakikat ve hayırları) yaydıkça yayanlara;

[77.4] (Hak ile batılı) birbirinden iyice ayıranlara;

[77.5] Öğüt telkin edenlere;

[77.6] (Allah'a yönelenleri) arıtmak, (kötüleri) sakındırmak için.

[77.7] Bilin ki size vadolunan şey gerçekleşecek!

[77.8] Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,

[77.9] Gökkubbe yarıldığı zaman,

[77.10] Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman ,

[77.11] Peygamberlerin (ümmetleri hakkında şahitlik) vakti tayin edildiği zaman (artık kıyamet kopmuştur).

[77.12] (Bu alâmetler) hangi vakte ertelenmiştir?

[77.13] Ayırım gününe.

[77.14] (Resûlüm!) Ayırım gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin!

[77.15] O gün (Peygamber'i ve ahireti) yalan sayanların vay haline!

[77.16] Biz, (bunlar gibi inkârcı olan) öncekileri helâk etmedik mi?

[77.17] Sonra arkadakileri de onların ardına takacağız.

[77.18] İşte biz suçlulara böyle yaparız!

[77.19] O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

[77.20] (Ey insanlar!) Biz sizi dayanıksız bir sudan yaratmadık mı?

[77.21] İşte o suyu, sağlam bir yere yerleştirdik.

[77.22] Belli bir süreye kadar.

[77.23] Biz buna güç yetirmişizdir. Ve bizim gücümüz ne büyüktür!

[77.24] O gün (hakikatleri) yalan sayanların vayhaline!

[77.25] Biz, yeryüzünü toplanma yeri yapmadık mı?

[77.26] Dirilere ve ölülere .

[77.27] Yeryüzünde haşmetli dağlar yarattık, sizlere tatlı sular içirdik..

[77.28] O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

[77.29] (İnkârcılara o gün şöyle denilir:) yalan sayageldiğiniz azaba doğru gidin!

[77.30] Üç kola ayrılmış,bir gölgeğe gidin.

[77.31] Ki ne gölgelendiren ne de alevden koruyandır.

[77.32] O, saray gibi kocaman kıvılcım saçar.

[77.33] Her bir kıvılcım, sanki birer sarı deve gibidir.

[77.34] O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

[77.35] Bu, (kâfirlerin) konuşamayacağı bir gündür.

[77.36] Onlara izin de verilmez ki (sözde) mazeretlerini beyan etsinler.

[77.37] O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

[77.38] (O zaman şöyle denir:) Bu, ayırım günüdür. Sizi ve sizden öncekileri bir araya getirdik.

[77.39] (Azaptan kurtulmanız için) bir hileniz varsa, gösterin bana hilenizi!

[77.40] O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

[77.41] Şüphesiz (o gün) takvâ sahipleri, gölgeliklerde ve pınar başlarında,

[77.42] Canlarının çektiği çeşit çeşit meyveler arasındadırlar.

[77.43] (Kendilerine:) "İşlediklerinizin karşılığı olarak şimdi âfiyetle yeyin için" (denir).

[77.44] İşte, biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.

[77.45] O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

[77.46] (Ey inkârcılar!) Yeyiniz, (dünyadan) faydalanınız biraz! Gerçek şu ki, sizler suçlusunuz!

[77.47] O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

[77.48] Onlar, kendilerine: "Allah'ın huzurunda eğilin!" denildiği vakit eğilmezler:

[77.49] O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

[77.50] Onlar artık bundan (Kur’an’ dan) sonra hangi söze inanacaklar?